4 Mayıs 2012 Cuma

KÖRFEZ SAVAŞLARI VE TÜRKİYE

                                                                 KÖRFEZ'DE SAVAŞ
I. Körfez Savaşı
·          Irak, 1980 -1988 yılları arasında İran ile yaptığı sa­vaşta ekonomik yönden ağır zararlara uğramıştı. Bu zararları karşılamak için 2 Ağustos 1990'da Ku­veyt'i işgal etti.
·          Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt topraklarını boşaltması için karar alarak, bu kararın 15 Ocak 1991 tarihine kadar uygulanmasını, aksi taktirde güç kullanılacağını duyurdu. Irak'ın bu sü­re içinde Kuveyt'i terk etmemesi üzerine ABD'nin öncülüğündeki çok uluslu hava güçleri 17 Ocak 1991 'de taarruza geçti.
·          Irak, çok uluslu müttefik güçler karşısında başarısız olarak 6 Nisan 1991'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin şartlarını kabul ettiğini yazılı olarak ilan etti. Böylece I.Körfez Savaşı sona ermiştir,

II. Körfez Savaşı
·          ABD, Irak'ın Kitle İmha Silahları ürettiğini iddia ede­rek bu devlete 20 Mart 2003'te yeniden savaş açtı.
·          ABD bu savaşta Birleşmiş Milletler’den askeri des­tek kararı çıkartamamıştır. Bunun üzerine ağırlığını ABD ve İngiltere askerlerinin oluşturduğu koalisyon gücü oluşturulmuş, bu güç 1 Mayıs 2003'te Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimine son vermiştir.
·          Irak'ta 30 Ocak 2005'te geçici seçimler yapılmış ve demokratik yönetime geçilmiştir. Ancak ABD güçle­ri hala Irak'ta bulunmaktadır ve ülke henüz huzur ve güvene kavuşamamıştır.
Körfez Savaşlarında Türkiye'nin Tutumu
·          Türkiye, I. Körfez Savaşanda Irak'ın karşısında yer alarak Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlara destek vermiştir. Örneğin Birleşmiş Millefler'in Irak'a eko­nomik ve askeri ambargo kararına ilk uyan ülke Türkiye'dir. Ancak Türkiye savaşa aktif olarak katıl­mamış, İncirlik Üssü'nün çok uluslu güçler tarafın­dan kullanılmasına izin vermiştir.
·          Türkiye, II. Körfez Savaşı 'nda ABD'yi ve koalisyon güçlerini desteklemekle birlikte daha çekimser bir politika izlemiş ve koalisyon güçlerinin Türkiye üze­rinden cephe açmasına izin vermemiştir.
Körfez Savaşlarının Türkiye'ye Etkileri
                      Irak'a uygulanan ambargo Türkiye'yi ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir. Türkiye'nin ihracat kaybı onlarca milyar dolara ulaşmıştır.
                      Körfez Savaşlarından sonra Kuzey Irak'ta olu­şan otorite boşluğu ve kaos Türkiye için bir teh­dit ve risk bölgesi oluşturmuştur.
                        Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan yararlanan bölücü terör örgütü, kamplarını buraya taşımış ve bunun sonucunda Güney Doğu Anadolu'da terör olayları artmıştır.
                        Körfez Savaşı'nın sonunda Saddam Hüse­yin'in baskısından kaçan yüz binlerce kurt, Tür­kiye'ye sığınmıştır. Bu mültecilerin vatanlarına geri dönünceye kadar geçen sürede barınma ve temel ihtiyaçlarının karşılanması Türkiye'ye ekonomik bir yük getirmiştir.
                           Körfez Savaşlarında Türkiye, savaş bölgesi ilan edilmese de yüz binden fazla yabancı turist re­zervasyonlarını iptal ettirerek ülkemize gelmek­ten vazgeçmiştir.

 TÜRKİYE'yi TEHDİT UNSURLARI
  Türkiye dünya üzerinde çok önemli bir konuma sa­hiptir. Bu nedenle çok sayıda ülkenin, topraklarımız üzerinde emelleri vardır. Bu emellerine ulaşabilmek için kültür, dil, din, yurt, tarih ve ülkü birliğini zayıf­latmaya bu yolla milletin birlik ve bütünlüğünü boz­maya çalışmaktadırlar.

Ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditlerden ba­zıları şunlardır:
Misyonerlik
  Misyonerlik, başka dini inançlara sahip olan insan­ları kendi dinine geçirmek, ülke içindeki milli ve kül­türel değerleri yok ederek ülke bütünlüğünü boz­mak için çalışmalar yapmaktır.
  Misyonerler hedeflerine ulaşabilmek amacıyla hal­kın arasına katılıp, özellikle gençleri etkileyebilmek için sevgi, barış, kardeşlik, özgürlük, mutluluk gibi evrensel kavramları kullanırlar. 

Bölücü Unsurların Faaliyetleri
  Bir bütün olan toplumun unsurlarının ayrı ırk, ayrı din ve ayrı mezhepten olduklarını iddia ederek top­lumu bölmeye yönelik faaliyetlere bölücülüdenir. Türkiye, son yıllarda ülkeyi ırk ayrılığı bahanesiyle bölmeyi amaçlayan terör hareketleriyle karşı karşı­ya kalmıştır.

Terörizm; her türlü siyasal eyleme karşı bilinçli ve kanlı şiddet göstergesidir. Terörizm insandaki ahlaki değerleri yok eder. Bu özelliği ile sadece insanlığa değil, uygarlığa karşı da bir tehdit oluş­turur.

Teröörgütleri,
  Hak, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel de­ğerleri kötü amaçlı kullanırlar.
  Devletimizin halkı sömürdüğünü iddia ederler.
  Hedeflerine ulaşmak için katliam yapmaktan çekinmezler.
  Ülkemiz ile menfaatleri çatışan ülkelerin deste­ğini alarak faaliyet gösterirler.

İrticai Faaliyetler
  İrtica, bir toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı faaliyetlerde buluna­rak eski düzeni geri getirmeye çalışmaktır.
  irticai faaliyetlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin la­ik, demokratik yapısını değiştirerek yerine dini esaslara dayalı bir devlet kurmaktır.

Bölücülük ve İrtica İle Mücadelede Kişilere Düşen Görevler
  Milli hedefler doğrultusunda bilinçli olmalıyız. Türk milletinin bağımsızlığını, bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumanın milli he­deflerimizin en başında geldiğini bilmeliyiz.
  Millî kültürümüzden taviz vermeden, Türk va­tandaşı olmanın, şeref ve mutluluğunu duyarak, Atatürk'ün yolunda yürümeliyiz. Türk olmakla gurur duymalı, vatanımızı, milletimizi ve bayra­ğımızı çok sevmeliyiz.
  Yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı bilinçli olmalı­yız. Bu faaliyetlerin ülkenin ve toplumun huzuru­nu bozacağını temel hak ve özgürlükleri yok edeceğini bilmeliyiz.
  Terörizm ve terör odaklarına karşı duyarlı olma­lıyız. Bu hareketlerin toplum içinde yayılmasını engellemek için gereken vatandaşlık görevleri­mizi yapmalıyız. Yakınlarımızın terör hareketleri­nin içinde yer almasını önlemeliyiz.
  Cumhuriyet yönetimine inançla bağlı olmalıyız. Cumhuriyetin hak ve özgürlüklerimizin korun­ması ve kullanılmasını sağladığı bilinciyle hare­ket etmeliyiz.

3 Mayıs 2012 Perşembe

SSCB DAĞILDIKTAN SONRA


SSCB DAĞILDIKTAN SONRA
  • 1991 yılı dünya tarihi açısından yeni bir dönüm noktasıdır. Bu tarih­ten sonra Avrupa ve Asya’nın siyasi haritası değişmiştir. 1917′de temel­leri atılan ve 1922′de kurulan Sov­yetler Birliği’nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu’na bı­rakması (BDT) dönemin en önemli olaylarındandır.
  • İlk önce SSCB’nin batısındaki Baltık ülkelerinden; Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Belarus (Be­yaz Rusya) Moldova, Kafkas ülke­lerinden; Azerbaycan, Gürcistan, Er­menistan, Orta Asya ülkelerinden; Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan birer birer bağım­sızlığını ilan etti.
  • Yeni bağımsız devletler, içinde bulundukları siyasi dönüşüm süre­cinde komünist yapılanmadan uza­klaşma arayışlarına girerken, kendi milli kadrolarını, sembollerini ve tarih­lerini keşfetmenin heyecanına bü­ründüler.
  • Sovyetler Birliği’nin dağılması dünyada hakim olan süper güçlerden birinin ortadan kalkması demekti. Bu da dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki dengeleri değişikliğe uğrattı. Sovyet Birliği’nin dağılması ile birlikte Adriyatik’ten Çin’e kadar siyasi bir boşluk oluştu. Tûrkiye’nin çevresinde Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya tehlikeli bir bölge hâline geldi.
  • Türkiye bağımsızlığına kavuşmuş ve henüz ne yapacağına karar vermemiş, zayıf ve güçsüz kuzey komşularıyla olduğu kadar Orta Asya’daki Türk devletleriyle de ilgile­mek durumunda kalmıştır. SSCB’nin dağılması ile Türk dış ve iç politikası hem olumlu hem olumsuz yönde etkilenmiştir. SSCB’nin dağılması Avrupa’da komünist rejimi uygulayan ülkelerde de bu sistem çözülmesine yol açtı. Bu devletler ekonomik model olarak kapitalist ekonomiye geçmeye başladı.
Komünizm : Sanayi Devrimi’nden sonra ortaya çıkan sosyal devlet anlayışının en son aşamasıdır. Ortak mülki­yet ve servetin herkese eşit olarak paylaştırılması düşün­cesini savunan siyasi ve eko­nomik modele denir.

26 Nisan 2012 Perşembe

TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ 
Temelleri 1951’de Belçika, federal Almanya , Fransa , İtalya Lüksemburg ve Hollanda tarafından Paris ‘te imzalanan  antlaşmaya kadar uzanan Avrupa birliği 25 mart 1957’de imzalanan roma antlaşması ile resmen kuruldu.birliği oluşturan ülkeler  ilk aşamada ekonomik , ikinci aşamada da siyasi bütünlemeyi hedeflediler. Bu hedeflere uygun olarak da ismi süreç içerisinde sırasıyla Avrupa ekonomik topluluğu, Avrupa topluluğu ve 1 kasım 1993 ten itibaren de Avrupa birliği olarak değişti. Birliğin temel amacı hem siyasal  hem de ekonomik açıdan birleşik bir Avrupa oluşturmaktı. 
Avrupa ile ilişkileri 4. yüzyıla kadar uzanan Türklerin özellikle Osmanlıların  Rumeli ‘ye geçtikleri ve kalıcı bir güç haline geldikleri 14. ve 15. yüzyılda batı ile ilişkileri daha da yoğunlaştı . 17. yüzyıldan itibaren Avrupa karşısında siyasi ve askeri üstünlüğü kaybeden , ekonomisi de daha hızla bozulan Osmanlı devleti 18 yüzyılda lale devri ile  
Avrupa ‘nın üstünlüğünü kabullenmiş ve devleti yeniden güçlendirmek amacıyla yaptığı ıslahatlarda batıyı örnek almıştır. 
Birinci dünya savaşı onu izleyen  kurtuluş savaşı , batılı pek çok devletle ilişkilerin bozulmasına neden oldu. Lozan antlaşması ile ilişkiler normalleşme sürecine girdi .  özellikle 2. dünya savaşı ‘ndan sonra dış politikada  batılı devletlerle birlikte hareket eden Türkiye 1952 ‘de NATO ‘ya üye oldu. Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak  da Avrupalı devletlerin oluşturdukları birliklere  katılmayı da dış politikasının temel hedeflerinden  biri haline getirdi. 12 eylül 1980  darbesi Avrupa birliğine  katılma sürecinin kısa  bir süre kesintiye uğramasına neden olduysa da Turgut özal ‘in başbakanlık dönemiyle birlikte ilişkiler yeniden başladı . özellikle 2000 li yıllar Avrupa birliğine girmenin milli hedefe dönüştürüldüğü Avrupa ile ilişkilerin ivme kazandığı , birliğe tam üye olabilmek için çabaların yoğunlaştırıldığı yıllar oldu . 
Türkiye ‘nin Avrupa birliğine katılma sürecinde yaşanan başlıca gelişmeler
•    Türkiye ile Avrupa birliği arasında , Türkiye ‘nin gümrük birliğine üyeliğini sağlayacak olan bir adı da Ankara  anlaşması olan ortaklık anlaşması imzalandı .
•    16 eylül 1986 ‘da  12 eylül darbesi ile AET tarafından dondurulan Türkiye-AET ilişkileri yeniden başladı. 
•    14 nisan 1987 ‘de  Türkiye AET ‘ye tam üyelik için başvurdu.
•    11-12 aralık 1999 ‘da Helsinki ‘de gerçekleştirilen Avrupa birliği konseyi toplantısında Türkiye ‘ye Avrupa birliğine adaylık statüsü tanındı 
•    28 haziran  2002 ‘de Türkiye ‘nin birliğe üye olabilmesi , uyması gereken genel ilkeleri içeren  çerçeve antlaşması ve hükümleri resmi gazete’de yayımlanarak 
yürürlülüğe girdi
•    16 – 17 aralık  2004 ‘te Avrupa birliği konseyi toplantısında 3 ekim 2005 tarihinde Türkiye ile Avrupa birliği arasında birliğe üye olma sürecinin bir parçası olan müzakerelerin başlaması kararlaştırıldı. 
•    03 ekim 2005 ‘te Türkiye ‘nin AB ‘ye katılım müzakereleri başladı ve devam etmekte. 
Avrupa birliğine üyelik yolunda Türkiye 
12 eylül 1963              AET  ile gümrük birliği anlaşması imzalandı 
13 ocak 1972             Türkiye    AET  GÖRÜŞMELERİ BAŞLADI 
22 OCAK 1982            AVRUPA TOPLULUĞU TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİNİ DONDURMA     KARARI    ALDI
16 EYLÜL 1986           AVRUPA    TOPLULUĞU  TÜRKİYE İLİŞKİLERİ YENİDEN BAŞLADI 
14 NİSAN 1987           TÜRKİYE AET ‘YE TAM ÜYELİK İÇİN BAŞVURDU 
1 OCAK  1996             GÜMRÜ BİRLİĞİ  ANLAŞMASI   YÜRÜRLÜLÜĞE GİRDİ 
11-12 ARALIK  1999    TÜRKİYE ‘YE AVRUPA BİRLİĞİ ADAYLIK STATÜSÜ   TANINDI 
28 HAZİRAN 2002       AVRUPA BİRLİĞİ İLE İMZALANAN ÇERÇEVE ANTLAŞMASI  YÜRÜRLÜLÜĞE GİRDİ
16-17 ARALIK 2004     AVRUPA BİRLİĞİ İLE MÜZAKERELERİN 3 EKİM 2005 ‘TE BAŞLAMASI KARARLAŞTIRILDI 
3 EKİM 2005               AVRUPA BİRLİĞİNE KATILIM MÜZAKERELERİ BAŞLADI 

TÜRKİYE'YE YÖNELİK İÇ VE DIŞ TEHDİTLER

TÜRKİYEYE YÖNELİK İÇ VE DIŞ TEHDİTLER 
Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle balkanlarda, orta doğu’da Kafkaslarda etkinliği sağlamak veya etkinliğini arttırmak isteyen pek çok devletin zayıflatmak ,bölmek, siyasi istikrarsızlık yaratmak istedikleri bir ülkedir. 
Ülkemize yönelik iç tehditlerin  başında anarşi ve terör gelmektedir. Gerek anarşi gerekse terör sadece yaşandığı ülke için tehdit oluşturmamaktadır. Yaşanılan terör eylemleri,terör örgütlerini himaye eden ülkelerde de can ve mal kaybına yol açan toplumsal barışı tehdit eden eylemler gerçekleştirmişlerdir. Buı nedenle terör eylemlerini önlemek için tüm ülkeler kendi vatandaşlarını bilinçlendirmek ve uluslar arası düzeyde iş birliği yapmak zorundadırlar. 
Ermeni sorunu 
Ülkemizi tehdit eden sorunlardan biri de kökü Osmanlı devletinin son yüzyılına kadar uzanan ermeni sorunudur. Millet-i Sadıka olarak adlandırılan  19 . yüzyıla kadar herhangi bir sorun çıkartmadan devletin tüm olanaklarından  da yararlanarak yaşayan Ermeniler İngiltere, Rusya ve Fransa gibi batılı devletlerin kışkırtmaları ,    Hınçak ve Taşnak adlı ermeni  örgütlerinin çalışmalarına baplı olarak bağımsız devlet kurmak için  ayaklanmaya başladılar. 2. meşrutiyet döneminde padişah 2. Abdülhamit ‘e suikast düzenlediler. 
Birinci dünya savaşında ermeni sorunu 
Birinci dünya savaşında doğu cephesinde Ruslarla işbirliği yapan doğu illerimizin işgalini kolaylaştıran  ve pek çok insanımızı öldüren Ermeniler 1915 mayısında çıkarılan tehcir yasası ile Suriye ‘ye göç ettirildiler.
Bu göç sırasında bazı çetelerin  saldırıları ve doğa koşullarının olumsuzluğu , hastalık , yaşlılık gibi nedenlerle Ermenilerin bir bölümünün yaşamını kaybetmesi günümüzde bazı devletlerin (kendi çıkarları için ) ve Ermenistan ‘ın  sözde soykırım iddialarına  dayanarak yapılmak istenmektedir.
Kurtuluş savaşında ermeni sorunu
Çarlık Rusya ‘nın 1917 bolşevik ihtilali sonucunda yıkılmasından yararlanan  Ermeniler İngiltere ‘nin de desteği ile sınırımızda bir Ermenistan devleti kurdular. Kars ve çevresini de işgal ettiler. TBMM hükümeti Ermenistan üzerine doğu taarruzunun gerçekleşmesini kararlaştırdı. 15. kolordu komutanı kazım Karabekir ‘i  de taarruz için yetkilendirdi . Ermeniler bozguna uğratıldı . barış istemeleri üzerine TBMM ile arasında 2 aralık 1920’de Gümrü anlaşması imzalandı . anlaşma ile Ermeniler topraklarımızda hak iddia etmekten  resmen vazgeçmek zorunda kaldılar. Bu gelişme 1878 Berlin anlaşması ile gündeme gelen ermeni sorununun resmen çözüldüğü anlamına geliyordu.
Ancak ABD , Fransa , Yunanistan ve Lübnan ‘da yaşayan ve o ülkelerin ekonomilerinde etkin bir role sahip olan Ermenilerin 1965 yılını sözde ermeni soykırımının 50. yıldönümü olarak kutlamalarıyla sorun tekrar gündeme geldi . bazı ülkelerin parlamentolarında Türkiye ‘nin aleyhine kararlar aldırtmayı başaran bir terör örgütüyle  (asala) özellikle elçilerimizi ve konsoloslarımızı öldüren Ermenilerin amacı ülkemizi bölmek ve tazminat  alabilmektir. 
Terörle mücadele bireylerin ve kurumların   görev ve sorumlulukları 
•    Bağımsızlığımızı toprak bütünlüğümüzü bozmaya , cumhuriyetimizi ve demokrasimizi yıkmaya yönelik eylemlere karşı duyarlı olunmalı 
•    Basın yayın organlarında  halkımızı terör ve zararları konusunda eğitici , uyarıcı yayınlar yapılmalı 
•    Okullarda verilen eğitim çağdaş nitelikli olduğu kadar öğrencilere ulusal değerlerin önemini kavratacak nitelikte olmalı 
•    Terör eylemlerine , hukuk kuralları çerçevesinde toplumsal tepki gösterilmeli 
•    Terörün amacının korku yayıp toplumu teslim almak olduğunu bilerek bu tür eylemlere karşı milli birlik ve beraberliğimiz daha da pekiştirilmeli 
•    Devlete ve onun kurumlarına düşen görev, terörün bir sonuç olduğu gerçeğinden  hareketle teröre zemin hazırlayan koşulları ortadan kaldırmaktır.
Misyonerlik faaliyetleri 
Misyonerlik  batılı ülkelerin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yürüttükleri Hristiyanlaştırma  politikasıdır. Misyonerlik faaliyetlerinin tarihi Hristiyanlık dininin tarihi kadar eskidir. Son yıllarda dünyanın pek çok bölgesinde yaygınlaştırılan ve yoğunlaştırılan misyonerlik faaliyetlerinin hedef ülkelerinden biride ülkemizdir. 
Misyonerlik  faaliyetleri hristiyanlığın propagandası maskesi ile ülkelerin sömürgeleştirmesini amaçlayan bir politikadır. 
Kenya ‘nın ilk başbakanı KAMOU KENYATTA misyonerler geldiklerinde İncil onların , topraklarımız bizimdi. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmesini öğrettiler . neden sonra gözlerimizi açtığımızda İncil bizim , topraklarımız onların olmuştu .sözü misyonerlik faaliyetlerinin gerçek amacını en iyi şekilde ifade etmekte. 
Bu tehlikeye karşı gençlerin başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerini eğitmek , uyarmak gerekmektedir.
 

KÖRFEZ SAVAŞLARI

1.KÖRFEZ SAVAŞI (1990-1991) Irak ile ABD’nin öncülüğünde , İngiltere , Fransa, Suudi Arabistan, Suriye ve Mısırın içinde yer aldığı 28 devletten oluşan çok uluslu güç arasında yapılan savaştır.
1.Körfez savaşının nedenleri 

1980-1988 iran- ırak savaşında büyük ekonomik zararlara uğrayan ırak’ın ;
•    Kuveyt başta olmak üzere 1981-1990 yılları arasında petrol fiyatlarını sürekli düşürerek ırak’a zarar vermeleri
•    Irak’ın Kuveyt topraklarında tarihi hakkı olduğunu iddia etmesi 
•    Iran-ırak savaşı sürecinde ırak’a   kuvyet tarafından verilen borçların silinmesini istemesi.

2 ağustos 1990’da ıran Kuveyt ’i işgal etmesi körfez krizinin nedeni oldu . gelişmeler üzerine toplanan birleşmiş milletler güvenlik konseyi ırak’ın Kuveyt ‘ten koşulsuz çekilmesini kararlaştırdı. ABD ve onu destekleyen 33  ülke askeri kuvvet göndererek veya maddi katkıda bulunarak uuslararası güç oluşturdular. Irak’ı destekleyen Filistin Ürdün ve yemen ‘in dışındaki Arap ülkeleri de müttefikler arasında yer aldı. Suriye ve mısır’ın öncülüğünde ırak’a karşı çok uluslu Arap ordusu oluşturuldu. 
Birleşmiş milletler ırak’ı kuveyt’ten çekilmeye zorlamak için önce ekonomik yaptırım ve silah ambargosu kararlarını aldı. 

Irak devlet başkanı  Saddam Hüseyin’in ırak’tan çekilmeye yanaşmaması 17 ocak 1991 ABD’nin öncülüğündeki çok uluslu gücün ırak’a saldırmasına ve körfez savaşının başlamasına neden oldu . 
Çöl fırtınası adı verilen harekat ırak’ın bozgunu ile sonuçlandı .  ırak , Kuveyt’ten çekilme  ve ağır savaş tazminatı ödeme başta olmak üzere koalisyon güçlerinin tüm koşullarını kabul etmek zorunda kaldı. 
Irak’ın yenilgisinin nedenleri 

ABD ve müttefiklerin askeri güçlerinin hem teknoloji hem de savaş  eğitimi açısından ırak’tan çok üstün olması
İran ile 8 yıl savaşan ırak  ordusunun yorgun olması ve özellikle müttefiklerin hava saldırıları karşısında tutunamaması 
Irak ordusunun  gücünün daha çok yapay güven duygusuna dayanması
1.körfez savaşının sonuçları 
ABD’nin orta doğudaki etkinliği daha da   arttı 
Arap dünyasının tarihsel ütopyası olan Arap birliğinin kurulması politikası iflas etti 
Bölge ülkeleri arasındaki güç dengesi İran lehine değişti 


2. Körfez savaşı 

ABD nin 20 mart 2003 ‘te kitle imha silahı üretmekle  suçladığı ırak’a saldırmasıyla başlayan savaştır. Birleşmiş milletler teşkilatından askeri destek kararı çıkartamayan ABD, başta İngiltere olmak üzere batılı devletlerin bir bölümünün katılımı ile oluşturduğu koalisyon  gücüyle savaştan sorumlu tuttuğu Saddam Hüseyin yönetimine son verdi. ABD ve diğer koalisyon güçlerinin halen varlıklarını sürdürdükleri ırak’ta işgal güçlerinin silahları gölgesinde 30 ocak 2005’te seçim yapılmasına rağmen ırak halen siyasal istikrarı yakalayamamış. Her gün onlarca insanın öldüğü bölgeye dönüşmüştür. 
TBMM 1 mart tezkeresini reddederek ABD’nin yanında 2. körfez savaşına girilmesini ve ABD’nin öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Türkiye üzerinden ırak’a cephe açmalarını engellemiştir. 
Körfez savaşlarının Türkiye ‘ye etkileri 
•    Türkiye ‘nin ırak’a uygulanan ambargoya katılması onlarca milyar dolar ihracat kaybı yaşamasına 
•    Savaşa çok yakın bir bölgede olmamız nedeniyle ülkemize gelmek için yer ayırtan yüz bini aşkın turistin ülkemize gelmekten vazgeçmesine 
•    Savaştan kaçan yüz binlerce ıraklının ülkemize sığınmasına buna bağlı olarak yeni ekonomik ve sosyal sorunların gündeme gelmesine 
•    Irak’ta merkezi otoritenin dağılması ve kuzey ırak’ta oluşan otorite boşluğunun Türkiye için bölgenin risk bölgesine dönüşmesine yol açtı.